Osmanlı’da İlk Dış Borçlanma
- yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti varlığını “Düveli Muazzama” yani büyük devletlerin garantörlüğünde devam ettiren ve bu ülkeler arasında denge unsurunu gözeterek siyaset yapan bir yapıdaydı. Ülke özellikle 1789 Fransız ihtilalinin yaydığı fikir akımları sebebiyle azınlıklar tarafından başlatılan isyanlar ve bu isyanların destekçisi konumunda olan başta Rusya, İngiltere ve Fransa ile mücadele halindeydi. Ekonomik anlamda da büyük çöküş yaşayan Osmanlı Devleti devlet düzeninin bozulması sebebiyle gelirleri azalmış, savaşların hemen hepsinin yenilgiyle sonuçlanması sebebiyle sık sık savaş tazminatı ödemeye mahkûm olmuş bir yapıdaydı. Ayrıca vergi tahsili ve üretim konusunda yaşanan sıkıntılar da ekonomiye büyük külfet getiriyordu. Bütün bunlara ek olarak Avrupalı devletlere tanınan kapitülasyonlar sebebiyle Osmanlı maliyesi adeta içinden çıkılmaz bir girdabın içindeydi.
Osmanlı Devleti’nin bu durumu karşısında Avrupa devletleri oldukça hızlı bir sanayileşme dönemi geçirmiş ve ürettikleri ürünleri pazarlayacak ve ürünler için gerekli olan ucuz ham madde ihtiyacını karşılayacakları pazarlar arayışındaydılar. Osmanlı Devleti de bu pazarlardan biri konumundaydı ve devlet 19. Yüzyılda fiili sömürge durumundaydı. Bütün bunlar sebebiyle Osmanlı büyük devletlerle yarışabilecek durumda değil ancak onların arasındaki anlaşmazlıkları iyi değerlendirerek hayatını devam ettirmekteydi.
İlk Dış Borç
Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı maliyesi iflasın eşiğindeydi. Daha önceleri de dışarıdan borç alma konusunda bazı teşebbüsler yapılmış ancak bunlar neticesiz kalmıştı. Abdülmecid döneminde ise ondan habersiz Mustafa Reşit Paşa tarafından Fransa ile 55 milyon franklık bir borçlanma anlaşması imzalanmış ancak Sultan bu anlaşmayı öğrenince onaylamamış ve 2 milyon tazminat ödenmek durumunda kalınmıştır. Esasında Sultan Abdülmecid dış borçlanmayı çok tasvip etmiyor ve devlet adamlarına “ben devleti selefimden nasıl aldıysam halefime de öyle bırakırım. Eğer bu gerçekleşmez ise saltanattan istifa ederim” diyerek borçlanma konusundaki tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur.
1850 yılına gelindiğinde ise Osmanlı hazinesi tamamen boşalmış devlet memurların dahi borçlarını ödeyemez duruma gelmiştir. Aylıkların bir ay ertelenmesi kararı alınmış ve her şeyden önemlisi bu durumun Sultana nasıl arz edileceği konusu devlet adamları arasında tartışma mevzusu olmuştur. Nitekim sultanın bundan haberi yoktu.
Bütün bunlara ek olarak 1853 yılında patlak veren Kırım Savaşı Osmanlı maliyesine büyük külfetler getirmiştir. Osmanlı hazinesinin yaklaşık 11 milyon sterlin olan savaş giderlerini karşılaması mümkün gözükmemekle birlikte askerlerin teçhizatı, sevk edilmesi, cephe hattının desteklenmesi ve Fransa ve İngiltere’yle yapılan ittifak sebebiyle bu devletlerin askerlerinin de giderlerinin karşılanması gibi birçok kalem önemli bir yük oluşturmuştur. Ayrıca hali hazırda zaten Osmanlı’nın yüklü miktarda iç borcu bulunuyor ve ekonomideki gelir gider dengesizliği savaşın tamamlanması ve ihtiyaçların giderilmesi açısından dış borçlanmaya gidilmesini kaçınılmaz kılıyordu.
Her ne kadar Sultan Abdülmecid borçlanma taraftarı olmasa da savaşın getirdiği aşırı masraflar, batılılaşma hareketleri ile yapılan reformlar vb. daha birçok gider karşısında hükümete 5 milyon İngiliz sterlini kadar dış borçlanma yetkisi vermiştir. Netice olarak ilk dış borçlanma 1854 yılında 3 milyon sterlin olarak İngiltere’den alınmış ve Osmanlı alınan bu ilk dış borçla birlikte bütün hazinesiyle birlikte Avrupalı devletlerin tahakkümü altına girmiştir.
Ayrıca dış borçlanma bununla bitmemiş ve borçlanmanın devamı gelmiş ancak borçların ödenmesi konusunda büyük sıkıntılar yaşanmış ve 1875 yılında Osmanlı devleti iflasını ilan etmiştir. Bu dönemden bir müddet sonra kurulan Duyun-u Umumiye idaresi ile Osmanlı gelirlerinin büyük kısmına alacaklı devletler tarafından el konulmuş ve maliye tamamen yabancı devletlerin tahakkümüne girmiştir.
Hazırlayan : Cem Demirtay