BEŞİKTAŞLI YAHYA EFENDİ’NİN KANUNİ’YE MEKTUBU
- yüzyıl her açıdan Osmanlı İmparatorluğunun dünyanın zirvesinde olduğu dönem olmuştur. Dünya hakimiyeti üç kıtaya yayılmış ve her karış toprakta Osmanlı’nın hakimiyeti ve gölgesi vardır. Avrupa’da Viyana kapılarına, Asya’da Hazar Denizi’ne, Afrika’da Kuzey Afrika’nın hemen tamamı ve Osmanlı hakimiyetindedir ve dünya üzerinde o dönem için Osmanlı ile hiçbir alanda boy ölçüşecek bir devlet bulunmamaktadır. Babası Yavuz Sultan Selim’den aldığı toprakları neredeyse iki katına ulaştıran Kanuni Sultan Süleyman her gittiği seferden başarıyla dönmüş ve Avrupalılar ondan sonuna kadar hak ettiği “Muhteşem Süleyman” diye bahsetmişlerdir.
O dönem öyle bir dönemdir ki devlet kademelerinde görev yapan şahısla o dönemin en zirve insanları olmuştur. Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, Mimar Başı Koca Sinan ve daha pek çok devlet ricali devletin bekası ve kurulan düzenin muhafazası için var gücüyle çalışmaya gayret etmişler ve tarihimize unutulmaz hatıralar bırakmışlardır.
Bütün bu düzenin başındaki kişi 10. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dır. Devletin mevcut düzenini korumak adına koyduğu kanunları uygulamadaki titizliği sebebiyle “Kanuni” lakabını alan Sultan I. Süleyman zaman zaman inzivaya çekildiği dönemlerde her yönden zirvede olan bir devletin akıbetinin ne olacağı konusunda merak etmeden duramaz. “Acaba ilerde Âli Osman Devleti de çöküşe geçer mi?” diye düşünmeden edemez.
Bir Cümlelik Mektuba İki Kelimelik Cevap
Her ne zaman bu gibi sorular kendini huzursuz edip içine vesvese verse küçüklüğünden beri en yakın arkadaşı hatta süt kardeşi olan dönemin meşhur alimlerinden Yahya Efendi ile dertleşir ve sorularına cevap arardı. Bu soru kafasına takıldığında ise yine ilk müracaat ettiği kişi Yahya Efendi olur ve ona güzel bir hatla şu mektubu gönderir: “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?”
Mektubu alan Yahya Efendi çok kısa ama öz bir cevap verir: “Neme lazım be Sultanım.”
Mektubun cevabı Kanuni’ye ulaştığında bu kısa cevaba bir anlam veremez. Ayrıca Yahya Efendi’nin böyle ciddi bir soruya hem de Sultan tarafından sorulmuş bir soruya basit ve geçiştirme maksadıyla bir cevap vereceğini de düşünmez. Derhal kalkıp Yahya Efendi’nin Beşiktaş’ta bulunan tekkesine gelir ve aynı soruyu ve mektuptaki cevabı yüzüne karşı sorar.
– “Ağabey mektupta bir soru sordum ama verdiğin cevaptan bir şey anlamadım. Beni geçiştirme sorumu ciddiye al” diye sitemkâr bir sözle Yahya Efendi’den cevap ister Kanuni.
-Sultanım sizin gibi bir cihan sultanının sorusunu ciddiye almamak mümkün mü? Ben mektubunuzu okudum ve bildiklerim, okuduklarıma göre bir cevap verdim ve kanaatimi açıkça izah ettim.
Kanuni “ben senin verdiğin cevaptan bir şey anlamadım” deyince Yahya Efendi izahını yapar:
Sultanım! Bir devlet ki cihan devleti. Önünde duracak hiçbir güç yoktur. Ancak o devlette zulüm yayılmaya başlarsa, adalet bozulup haksızlıklar iyice artarsa ve bunu işitenler de “Neme lazım” deyip köşelerine çekilse, güdülen koyunları kurtlar değil emanet edilen çobanlar yemeğe kalksa, fakir ve yoksulların feryatları yeri göğü inletse ama bunu taşlardan başka kimse duymasa işte o zaman devlet ne kadar kudretli olursa olsun sonu gelmiştir. Durum bu hale geldiğinde halkın devlete olan itimadı azalır, devlet zayıflar ve fakirleşir. Böylece devletin çöküşü de mukadder olur.
Bu cevabı duyduktan sonra Yahya Efendi’yi tasdik eden ve oldukça memnun kalan Kanuni kendisine bu gibi güzel hatırlatmaları yapmaya devam etmesi için Yahya Efendi’yi tembihler ve dergâhtan ayrılır. Bu Yahya Efendi belki de Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıracak sebeplere ve üç yüz yıl sonrasına ışık tutmuş oluyordu
Hazırlayan : Cem Demirtay
İletişim mail: cemdemirtay@gmail.com
Lütfen kaynak belirtin, tüm hakları saklıdır, alıntı yapılamaz