MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM’DA MİLLİYETÇİLİK

06.02.2022
415
A+
A-
MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM’DA MİLLİYETÇİLİK

MUHARREM GÜNAY SIDDIKOĞLU

MİLLET – MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM’DA MİLLİYETÇİLİK 

Türkler Hunlar zamanından beri bugünkü anlamda millet olma şuuruna ulaşmış bir millettir. Eski Türklerde millet, “Budun” sözcüğü ile ifade edilirdi. Arapça olan millet kelimesi ise “din topluluğu, şeriat, tarikat, sünnet“ manalarına gelmektedir, Kur’an’da bazı ayetlerde‚ belirli prensipler etrafında toplanmış insan kitlesi anlamında da kullanılmıştır. Ayrıca kur’an’da millet kelimesine benzer anlamda ümmet kelimesi de geçmektedir. Genelde Hz. Muhammed’a iman etmiş Müslümanları ifade etmek üzere kullanılan ümmet kelimesi aynı zaman her hangi bir topluluğu göstermek amacıyla da kullanılmıştır.
Dilimizde millet, Latince “nation”, Arapça’daki “Şuub-Şube) kelimesine karşılık olarak kullanılmaktadır. Lâtince bir fiil olan “nasci” den gelen “nation” aynı yerde doğmuş bir insan topluluğu manasını ifade etmektedir. İngilizcede milliyet anlamına gelen “nationality” kelimesinin varlığı 1691’den itibaren tespit edilmişse de, bunun bugünkü anlamda ilk kullanılışı 19. yüzyılın başlarındadır. Fransızcada da aynı anlama gelen “nationalite” kelimesi ilk defa 1885’te Akademi Sözlüğü’ne girmiştir. (İ.H.Danişmend, Türklük Meseleleri, s:13)
Celal Yıldırım ise Hucurat Suresi 13. ayetin tefsirini yaparken Millet Kavramını:” Türkçe’de, ulus ve benzer özellikleri olan topluluk demektir.” Şeklinde açıklamaktadır. (C.Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri cilt 11, sayfa 5760) Yine aynı sayfada “ŞUUB-ŞA’B“ sözcüğünü açıklarken “yeryüzüne yayılıp üzerinde gruplar halinde yaşayan insan topluluklarının her birine Şa’b denir” demektedir. Bizim Türkçe’mizde kullandığımız Millet sözcüğü işte bu “ŞUUB“ sözcüğünün yerine ve onun taşıdığı anlamı karşılamak üzere kullanılmaktadır. (Şu’but-Türk= Türk Milleti, Şu’bul- Arap= Arap Milleti gibi…)
İstiklal Marşımızın yazarı M. Akif Ersoy’un “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal” derken kastettiği anlam da bizim bu gün kullandığımız anlamdır.
Türkler Hunlar zamanından beri bugünkü anlamda millet olma şuuruna ulaşmış iken batı hem de Araplar bu şuurdan yoksundu. Araplar ancak Hz. Muhammed’den sonra millet ve ümmet şuurunda birleşebilmişlerdir.
Göktürk yazıtlarındaki millet anlayışı Batılı araştırmacıların çok dikkatini çekmiştir. 8.yüzyılın başlarında (716-730 lu yıllar) yazılan Göktürk kitabelerinde “Budun”,”Türk Budunu” sözleriyle ifade edilen bu anlayış, ırk unsuruna dayanmayıp, kültürel ve siyasi bir birlik olarak nitelendirilmiştir. O zamana göre gerçekten bu anlayış çok ileri derecede bir millet anlayışıdır.

Kur’an-ı Kerim’de millet gerçeği şöyle anlatılır:

“Ey insanlar, biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık ve bir birinizle tanışasınız (bilişesiniz, iyi ilişkiler kurasınız, iyi işlerde bir birinizle yarışasınız) diye şubelere (milletlere) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah katında en şerifli olanınız takvada (Allah’tan sakınma, gönülden bağlanma, dine ve insanlara hizmette) en ileri olanınızdır. (Hucurat Suresi, 13),
“O gökleri, o yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da O’nun (Yani Allah’ın) ayetlerindendir.(varlığını, gücünü, kudretini gösteren delillerindendir.) Hakikat bunlarda düşünen insanlar için elbette ibretler vardır.” (Rum Suresi, 22)
“…ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne). (Maide 48. ayet)
Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir. (Maide 48. ayet); “Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten.. Eğer Allah dileseydi, onları mutlaka tek bir ümmet kılardı. “ (Şura, 8)
Kur’an’ı kerimdeki bu ayetlerde de görüldüğü gibi Allah insanları çeşitli ümmetler/milletler halinde yaratmış, her birine ayrı dil, kültür ve özellikler vermiştir. İnsanların bu şekilde farklı milletler ve özellikleri halinde yaratılmış olması Hucurat suresi 13. Rum suresi 22. ve Maide suresi 48. ayette de belirtildiği gibi hayırlı işlerde, medeniyetin oluşmasında, bilimde, teknikte ve Allah’ın dinine hizmette yarışmak ve imtihan olmak içindir. İşte milliyetçilik duygu ve düşüncesi bu yarışta önde olmak ve millet olma düşüncesinden doğmuştur.
Gerek Kur’an’da gerekse hadisi şeriflerde Allah tarafından milletlere verilen özelliklere sahip çıkılması üzerinde önemle durulmuştur. Peygamber Efendimiz “Kim bir kavme benzerse ondandır” buyurmuştur. Rad suresi 11. ayette ise:
“..Bir kavm, özlerindeki (özlerini, güzel hal ve ahlâk ) ını değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki onun (halini) değişdirip bozmaz..” (Rad suresi 11.) buyrulmuştur. Islama göre bir milletin Allah tarafından kendisine verilen dil, örf, adet, kültür gibi özelliklere sahip çıkmayarak bunları bozması ve başka milletlere benzemeye çalışması Allah’a ve Allah’ın ayetlerine isyan etmek demektir.
İslamiyet dîni tebliğ etmek, iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak, yardımlaşmak gibi dini görevlere de önce yakınlarımızdan başlamayı emretmektedir. Bu amaçla Sevgili Peygamberimize Şuara suresi 114. ayette “Ve enzir aşiretekel agrabine Önce en yakın akrabalarını uyar!” emri verilmiş, zekat, fitre ve sadaka gibi mâli ibadetleri yerine getirirken de önce akrabalarımızdan ve komşularımızdan başlanması emredilmiştir. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder..,”(16/Nahl 90)
Eski Türklerde Milliyetçilik Düşüncesi
Çin kaynaklarını inceleyen Alman bilim adamı Hirt, “Tarihte milliyetçiliği devlet siyasetinde temel yapan ilk devlet adamı Çiçi’dir” demektedir. Çiçi, M.Ö. I. Asırda yaşamış (Ölümü: M.Ö. 36) Hun Türklerinin hakanıdır. Çiçi Han’a göre: “Atalardan miras olarak sadece toprak kalmaz, atalardan kalan en önemli miras, hürriyet, istiklal ve töredir.”
Batı Kültüründe milliyet fikrinin sosyal bir şuur haline gelmesi 19. asırla birlikte başlamıştır. 19.asırdan önce Avrupa’da hâkim olan görüş “Devlet” prensibiydi. Türk tarihini incelediğimizde Türklerde milliyet fikrinin kuvvetli bir şuur halinde devlet prensibi ile birlikte doğduğunu görürüz. Hattâ, “İl (Devlet) yıkılsa töre kalır” ata sözünden anladığımıza göre milliyet duygusunun çok daha kuvvetli olduğunu ve bu duygu sayesinde Türklerin devletsiz kalmadığını ve birbirini takip eden çok sayıda devletler kurduğunu anlarız.
Bu bilgiler Türklerin “Kültür demek millet demektir” bilincine, Türklük şuur ve gururuna çok eski çağlardan beri sahip olduğunu göstermektedir. İnsanların dillerinin, renklerinin, ırklarının ayrı ayrı olması da Allah’ın varlığını, gücünü, kudretini gösteren ayetlerinden-delillerindendir. Bu duruma Şuara suresi 29, Casiye suresi 4 ve Rum suresi 22. Maide suresi 48. ayetlerde dikkat çekilir ve düşünen insanların bunlardan ibret çıkarmaları istenir İşte bu farklı özellikler, renklerin, dillerin ayrılığı insanlığa renk getiren, kültür ve medeniyetlere kendine has bir özellik ve nitelik kazandıran orijinal değerlerdir. Her çiçeğe farklı renk ve koku veren, aynı meyveyi çeşitli renk ve tatlarda yaratan ve “Kitab-ı Ekber” (En büyük kitap) denen kâinatı yaratarak ve kâinattaki yaratıklara ayetlerim diyen, bizi kainatı ve kainattaki Allah’ın varlığının ve birliğinin delilleri olan ayetleri okumak ve anlamakla yükümlü kılan ve buradan kendi varlığına, gücüne, kudretine ulaşmamızı isteyen hiç şüphesiz Yüce Allah’tır. Bu bakımdan biz diğer milletleri de sever ve sayar ve Cenab-ı Hakk’ın ayetleri olarak görür ve kabul ederiz. Milliyetçiliği de insani medeniyetin oluşmasında ve hayırda yarışmak için bir vesile olarak kabul ederiz.
Kardeşlik duyguları içerisinde bütün milletlerle iyi ilişkiler kurmak dini bir emir ve tavsiye olmaktan öte aynı zamanda bir sosyal gereklilik ve gerçekliktir.
Z. GÖKALP’ te milleti kültürel bir zümre olarak kabul eder ve şöyle der:
“Millet, dilce müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden meydana gelmiş bulunan kültürel bir zümredir” der ve şöyle devam eder: “Bir adam kanca müşterek bulunduğu insanlardan ziyade, terbiyece ve ana dilce müşterek bulunduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü insani şahsiyetimiz, bedenimizde değil, ruhumuzdadır. Maddi meziyetlerimiz ruhumuzdan geliyorsa, manevi meziyetlerimiz de terbiyesini aldığımız cemiyetten geliyor.“ (Z. GÖKALP. Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri s.227,)
GÖKALP’e göre millet, coğrafi, ırki ve kavmi bir zümre değildir. Yine millet bir imparatorluk içerisinde yaşayanların toplamı da değildir. GÖKALP‘e göre millet, iradi bir kavramda olamaz. Çünkü her ferdin milliyeti, onun keyfine, iradesine tabi bir şey değildir. Görünüşte fert kendisini şu yahut bu millete mensup kabul etmekte hür zanneder. Hâlbuki fertte böyle bir hürriyet yoktur. Bir millete mensup olmak bir noktada kader işidir. Fert bir millet içerisinde hayata gelir ve o milletin terbiyesini alarak yetişir ve o kültürel zümreye dâhil olur. Yani bir millete mensup olmak tercih işi değil bir noktada kader işidir. GÖKALP’ e göre millet eğer coğrafi bir zümre olsaydı bu gün İran’da yaşayan Türklerle Farsların bir millet olmaları gerekirdi. GÖKALP’in fikirlerinden öğrendiğimize göre millet, ırki ve kavmi bir zümre de değildir. Çünkü tarihten önceki devirlerde bile saf ve karışmamış bir ırk bulmak mümkün değildir. Millet kavmi bir zümre de olamaz, çünkü milletler akraba veya çeşitli kavimlerin tarih içerisinde karışıp kaynaşmasından ve kültürel bir zümreyi oluşturmasından meydana gelmiştir. Millet aynı zamanda bir imparatorluk içerisinde müşterek bir siyasi hayatı yaşayan insanların toplamı da olamaz. Çünkü imparatorluklar çok ulusludurlar. Millet dini bir kavram da değildir eğer öyle olsaydı aynı dinden olanların ayrı ayrı değil aynı milletten/Şuubtan olmalarım gerekirdi. Aynı dinden olanlar bir milleti değil inanç birliğinden dolayı aynı ümmeti oluştururlar. Yüce dinimiz İslamiyet milletleri imha etmek için değil ihya etmek için gelmiştir. İ
O zaman millet nedir? Millet tarih boyunca bir arada yaşamış, şimdi yaşayan ve gelecekte de bir arada yaşama arzusuna sahip ve aynı kültürden oluşan insanların oluşturduğu bir kültürel topluluktur. Milliyetçilik ise bir millete mensubiyet şuuru ile bağlı olmak, o milleti sevmek ve o milleti oluşturan kültürel değerleri benimsemek, korumak ve geliştirmek duygu ve düşüncesinden ibarettir.
Milliyetçilik duygu ve düşüncesi insanların milletler haline gelmesiyle birlikte var olmuş ve milletler var olduğu müddetçe de var olacak bir düşüncedir. Yâni millet ve milliyetçilik dün vardı, bugün vardır ve yarında var olacaktır.

tarihigercekler
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.