Kim olsa, o emri verebilir miydi?

17.03.2014
2.036
A+
A-
Kim olsa, o emri verebilir miydi?

Savaş başladıktan bir ay sonra albaylığa terfi ettirilen Yarbay Mustafa Kemal’in Gelibolu çıkarmasının ilk saatlerinde ‘kendisine emir verilmemiş olmasına rağmen’ ve inisiyatif kullanarak yaptığı bir hamle, Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştirdi.

Çünkü, düşmanın tüm planları, Arıburnu ve Seddülbahir’den ağırlıklı çıkarmalar yaparak Kocaçimen’e hakim olmak üzerine kuruludur. Buradan Kilitbahir’e inilerek, müstahkem mevkiin savunması tümüyle çökertilecek, İstanbul’a giden deniz yolu donanmaya açılacaktır. Bunun anlamı açıktır: İstanbul işgal edilecektir…


Osmanlı 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’in Çanakkale Savaşı’nın ilk gününde aldığı yanlış savunma düzeninin yol açabileceği ‘savaşı başladığı gün kaybetme’ riskini ortadan kaldıran, yarbay rütbesindeki bir tümen komutanın hiç çekinmeden inisiyatif kullanmasıdır. Bu durum İngiliz savaş tarihinde de dile getirilir, biraz hayret, biraz da övgüyle anlatılır.

Çünkü Sanders, çıkarmanın ana ağırlık merkezinin Gelibolu Yarımadası’nın kuzeyinde kalan Saros Körfezi olacağını düşünmekte, kıyıda yoğun asker bırakıp düşman kuvvetlerini kıyıya çıkarmamak ve çıktığı yerde imha etmek yerine, kıyılarda zayıf kuvvet bulundurmak, düşman karaya çıktıktan sonra ihtiyat (yedek) birliklerini o bölgeye sevk ederek düşmanı belli noktalarda sabitlemek niyetindedir. Kimi tarihçiler bu durumu, Türk değil Alman çıkarlarına en uygun pozisyon diye niteler. Çünkü ne kadar çok İngiliz, Fransız askeri Çanakkale’de mıhlanıp kalırsa, diğer cephelerde savaşmakta olan Alman ordularının işi kolaylaşacaktır.

Saros Körfezi’nin çıkarmanın ağırlık merkezini oluxturacağını düşünen, itiraz eden Türk kurmayların kıyıya asker yığma ısrarlarına ve düşman için en uygun çıkarma yerlerinin Kabatepe çevresi ve Seddülbahir olacağı uyarılarına rağmen Liman von Sanders’in geri adım atmadığı bu savunma düzeni içerisinde kıyılarda çok küçük birlikler kalır, tümen büyüklüğündeki İngiliz-Fransız ve Anzak güçleri kıyıya çıkarken karşılarında birkaç bölük Türk askeri bulur, buna rağmen çok büyük kayıplar verirler. Kıyı savunmasındaki sayıca az Mehmetçik yavaş yavaş erir, düşman kıyıda tutunma ve ilerleme olanağına kavuşur. İsimsiz Mehmetçiğin bayraklaştığı, Yahya Çavuş ve beraberindeki 64 neferinin tarihe geçtiği günler, işte o günlerdir… Bu durum, kıyılarda konuşlanmış Türk askerinin sayısının çok az tutulmasının, düşmana karaya çıkma kıyıbaşı tutma kolaylığı sağladığını açıkça göstermektedir.

 

Nitekim savaş bittikten sonra yayınlanan İngiliz belgelerinde, tüm planların Arıburnu ve Seddülbahir’den ağırlıklı çıkarmalar yapmak, Arıburnu’ndan çıkan birliklerin Conkbayırı’nı aşarak Kocaçimen’e hakim olması üzerine kurulu olduğu görülür. Bu sırada hem Anadolu yakasında hem Gelibolu çevresinde savunmayı yanıltıcı ‘gösteri çıkarmaları’ da yapılacaktır. Kocaçimen Yaylası gibi bir stratejik noktaya hakim olmak demek, Gelibolu Yarımadası’na hakim olmak demektir. Çanakkale Boğazı’nı savunan Gelibolu tarafındaki Türk topçu bataryalarının tümüyle susturulması demektir. Daha bir ay önce 18 Mart’ta Türk topçusunun ısrarlı savunması karşısında Çanakkale Boğazı’ndan geri dönmek zorunda kalan donanmanın, elini kolunu sallaya sallaya Marmara Denizi’ne geçmesi için yolu açmak demektir. Düşmanın donanmasının Marmara Denizi’ne girmesi demek, İstanbul’un belki tek kurşun atılmadan işgalini de beraberinde getirecektir. Üstelik yarımadanın güneyindeki Türk birliklerinin geri ile bağlantısı da kopacağından tüm yarımadanın bir anda düşmanın eline geçmesi demektir. Bu, İstanbul’a kara yolunun da açılması demektir.

Tarihçiler, Gelibolu Yarımadası’nın düşman eline geçmesi ihtimalini işte bu nedenlerle İstanbul’un işgaliyle eşdeğerde tutuyorlar.

Nitekim 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale kara muharebelerinin 8. gününde Enver Paşa’ya gönderdiği mektupta, birkaç hafta önceki görev değişikliğinden önce aldığı savunma tertibatının artık geçerli olmadığından yakınmış, “Eceabat bölgesi kuvvetlerine komuta ettiğim zaman aldığım tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkan verilmeyebilirdi. (…) Von Sanders Paşa (…) sahilde çıkarma noktalarını tamamen açık bırakacak tertibat almış ve bugün düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır…” (1) görüşünü çok net biçimde ifade etmiştir.

İfadeye ve tarihe dikkat ediniz. 25 Nisan’da başlayan kara savaşlarının 8′nci gününden söz ediyoruz. Bir ay sonra albay rütbesine yükseltilecek olan yarbay rütbesindeki bir Osmanlı kurmay subayı, Başkomutan Vekili’ne mektup gönderiyor ve durumu olanca açıklığıyla anlatıyor.

ANZAK KOYU ÇIKARMASI

25 Nisan 1915… Çanakkale’de ilk çıkarma gününde 1. ve 2. kademelere 2 tümen, üçüncü kademeye de 3 tümen ayrılmıştı.

Anzak Kolordusunun 1. Kademesi olarak 1. Avustralya Tümeni sabah 04.25′te Arıburnu‘na çıkarılmaya başlandı. İki tümenli bu kolordunun ilk hedefi Conkbayırı-Kocaçimen çizgisiydi. Burası alındıktan sonra Maltepe’ye inilerek yarımada kuzeye doğru kesilecek ve Kilitbahir platosuna taarruz için hazırlanılacaktı.

Birinci kademede Seddülbahir‘e çıkarılacak olan 29. İngiliz Tümeni’nin ise ilk hedefi Alçıtepe olup, akşama kadar burası ele geçirilecek ve bunu sırayla 1. Fransız ve İngiliz Deniz tümenleri izleyecekti. Harekat Alçıtepe’den sonra kuzeydeki Anzak Kolordusu ile birlikte Kilitbahir‘e yönelecek ve müstahkem mevkiinin savunması çökertilecekti. (2)

İlk hücum dalgasını oluşturan Anzak birliği, koyu karanlıkta Kabatepe doğrultusuna doğru yöneldi. Farkında olmadan kıyı akıntıları yüzünden kuzeye sürüklenen ilk hücum birliği, Kabatepe kumsalı yerine Arıburnu yarları önüne çıktı.

Sahil ile karayı bıçak gibi kesen bu yarların bulunduğu bölgeyi gözetleyen Türk birliği iki mangadan ibaretti. Türkler, sahile çıkmaya çalışan Anzakların üzerine şiddetle ateş açtı. Şaşkın Anzaklar ise Arıburnu eteklerine sığındı. O Bölge Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9. Tümen’in sorumluluk alanındadır. Silah sesleri üzerine alarm verilir, çünkü düşmanın çıkarma yapmaya başladığı anlaşılmıştır. Bu tümene bağlı 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey, derhal harekete geçmek için emir ister, durum tam netleşmedi gerekçesiyle Tümen karargahı harekete izin vermez.

Aynı dakikalarda ihtiyatta bulunan 19. Tümen’in komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey de, harekete geçmek için emir istemektedir. Kolordu karargahını arar. Kolordu Komutanı bu durumda kendisi karar veremez. Çünkü Mustafa Kemal’in tümeni ordu ihtiyatıdır. Ordu Komutanlığı inisiyatifinde olması gereken ve harekete geçmesi için ordu komutanının emri alınması icap eden bu yedek birlik, Arıburnu’nda kullanılırsa, daha sonra ihtiyaç duyulması halinde elde birlik kalmayacaktır. Kolordu Komutanı Yanyalı Esat Paşa’dır, sıradan bir paşa değildir. Balkan Savaşı’nda Yanya savunması ile ün yapmış, savaşın ender başarılı komutanlarındandır. Ama karar veremez, ordu komutanına danışmak ister fakat von Sanders ile telefon bağlantısı kurulamaz. (Çünkü Alman Paşa, çıkarmanın ağırlık noktası için en kuvvetli ihtimal olarak gördüğü Saros’a gitmiştir. Saros’ta düşman gemileri ‘nümayiş’ yapmakta, von Sanders bir çalının dibine sinmiş, dürbünle onları seyretmektedir. Düşman donanmasının bu gösteri harekatını gerçek çıkarma için hazırlık zanneden von Sanders, tam iki gün boyunca birliklerine bir tek emir bile veremez.)

Esat Paşa’nın karargahından çıkıp Saros’a gidip gelmesi yarım günlük yol demektir… Oysa Arıburnu’ndaki durum, bırakın yarım günü, yarım saatlik gecikmeyi bile kaldıracak gibi değildir.

İşte bu ortamda, kolordudan istediği talimatı alamamış olan Yarbay Mustafa Kemal’in müthiş dehası ve inisiyatif gücü ortaya çıkar. Kolordu Komutanı’nın ‘Ordu emrini bekleyin’ emrine rağmen, tüm sorumluluğu üzerine alarak ‘Çanakkale muharebelerinin kaderini değiştiren bir iş yapar’ (3) düşmana taarruza karar verir, taarruz eder…

19. Tümen’in ihtiyatlık (yedek) görevi işte daha savaşın başladığı ilk saatte böylece sona erer…

19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, çıkarmanın ilk günü, 25 Nisan’da gerçekleştirdiği bu taarruzla tam düşmek üzereyken Conkbayırı‘nı düşmandan kurtarır ve üstelik düşman birliklerini kıyıya kadar sürer. Böylece de hayati tehlikeyi önler. Eğer bu taarruz gecikseydi, Çanakkale Muharebeleri birinci gününde kaybedilirdi. Zaferimizle değil, Balkan Savaşı gibi faciayla sonuçlanırdı.

Burada akla şu gelebilir… “Başka bir subay olsaydı o da hemen hemen aynı şeyi yapabilirdi.” Biz bu görüşte değiliz. Bunun en açık kanıtı da Yanyalı Esat paşa’dır. Atatürk kendisine taarruz teklif ettiği halde taarruz emri verememiştir. Ordu komutanının emrinin beklenmesini söylemiştir. (…) Savaş sanatında ustadır ama taarruz emrini verememiştir. Ayrıca kaç subay, kolordu komutanının bu emrinden sonra, yani ordu komutanının emrini alalım demesinden sonra, kendiliğinden bu taarruzu yapabilir? İşte bu sorunun cevabı, akla gelen sorunun da cevabıdır. (4)

Savaş başladığında yarbay rütbesinde olan, bir ay sonra albaylığa yükselen Mustafa Kemal Bey’in İstanbul’u ilk kurtarışıdır bu olay… Çanakkale Savaşı boyunca benzer olaylar yaşanacak, bu genç kurmay subay yerinde ve doğru müdahaleleriyle tam 5 kez İstanbul’u kurtarmış sayılacaktır.

Mustafa Kemal Bey daha o günlerde “İstanbul’u kurtaran kahraman diye tanınacak, gazetelere fotoğrafları basılacak, halk tarafından çok sevilecektir.

 

Tayfun ÇAVUŞOĞLU

KAYNAKÇA:

1) Aydemir, Şevket süreyya, ‘Tek Adam’, Cilt 1, s.259
2) 
Bilgin, İsmail, Çanakkale Savaşı Günlüğü, Timaş Yayınları (Çanakkale Kitaplığı) s. 197
3)
 Görgülü, İsmet, “Çanakkale İlk Gün Biterdi”, Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Ekim 2008, s.153
4)
 “Çanakkale İlk Gün Biterdi”, s.154

 

tarihigercekler
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.