Rus oyunu

26.04.2016
3.142
A+
A-

Rus Olmayan Milletlerin Tarihî Geçmişlerini Tahrif Yolu
Sovyetler, Bolşevik Rejimini Rusya’ya hâkim kıldıktan sonra, Rus olmayan milletlere
devamlı olarak şu düşünceleri telkine çalışmışlardır: Diğer milletlerin Rusya’ya veya
Sovyetler Birliğine girişleri, tarihî bir zarurettir, müspet bir iştir. Bu, milletler için hayırlı ve
faydalıdır. Bu meyanda Sovyet propagandasının bütün vasıtaları, Azerbaycan ve Türkistan
Türklerine, Azerbaycan’ın ve Türkistan’ın Rusya’ya ilhakının işgal ve emperyalistçe harpler
neticesinde değil, gönüllü bir şekilde vuku bulduğunu ispata gayret etmişlerdir.
Sovyetler, bu sahada da hızı tedricen artan bir program hazırlamışlardır. 1929’da
başlayan Sovyet kampanyası, II. Dünya Harbi’nin sonuna kadar, yukarıda zikredilen
görüşleri, Marksist-Leninist bir bakış açısıyla devam ettirmişlerdir. Bu arada, Marksizm ve
Leninizm görüşlerini benimsetebilmek için, Türk Cumhuriyetlerine, biraz ılımlı davranılmış
ve bu Cumhuriyetlerin tarihçileri nispeten kendi tarihlerini dile getirebilmişlerdi. Fakat
Kruşçev’in başa geçmesinden sonra 1954’te Taşkent’te toplanan Sovyet Tarihçileri
Konferansında, özellikle Türklere, daha önce millî tarihleri ile ilgili yazdıkları hususları inkâr
etmeleri istenmiştir. Moskova’nın direktifi ile Özbek Komünist Partisi Merkez Komitesi 1.
Sekreteri Reşidov, tarihçilere şu hususlara dikkat etmelerini tavsiye etmiştir:
“Daha önceleri Rusya’da esir durumunda yaşamış olan milletlerin mutluluğu şu ki,
onlar Ruslarla bir arada, Rusların kardeşçe yardımı sayesinde, dâhi Lenin tarafından çizilmiş
yol üzerinde yürümüşlerdir… Komünist Partisi tarafından yönetilen Rus milleti, ülkemizin
bütün halklarını tek bir kardeş aile hâlinde birleştiren bir kuvvet olmuştur. Rus milleti, bütün
Sovyetler Birliği halklarının derin bir saygısını kazanmıştır. Bunun içindir ki bu halklar, haklı
olarak onu ağabey diye anıyorlar”. Reşidov sözüne devamla, “bilimsel eserlerde Panislamizm,
Pantürkizm, Cedidçilik ve başka Burjuva Nasyonalizm ve ihtilal aleyhtarı akımların irticaî
mahiyetini meydana koymak gerektir” demiştir.
Sovyetler, yukarıdaki baskının neticesini yeterince alamamış olacaklardır ki, 10 ciltlik
yeni bir Sovyetler Birliği Tarihi yazdırma kararı almışlardır. Direktiflerini Komünist
Partisi’nin hazırladığı bu yeni tarih yazımında şu hususlara dikkat edilecekti: Eserde Rus
olmayan milletlerin tarihinden, bu milletlerin özel tarihî gelişmelerini açıklayan ve böylece
çevrelerinde “millî düşünce ve eğilimlerin canlanmasına yarayacak materyallere yer
verilmeyecektir. Bu çok ciltli eserde tarihî vakıalar aydınlatılırken, başlıca, dikkat, geçmişte
Sovyet halklarını “ayıran” noktalar üzerinde değil, aksine bu milletleri Rus milletine
“yakıştıran” hususlar üzerinde toplanacaktır. Rusya imparatorluğunun sözüm ona “ilericiliği”,
Rus milletinin “müstesna tarihî rolü” ve Rus olmayan milletlerin Rusya’ya ilhakının “ilerici
mâna ve önemi” düşüncesi kuvvetli bir şekilde dile getirilecekti. Bu görüşler, aradan bir sene
geçtikten sonra, 18-21 Aralık 1962’de Moskova’da toplanan Sovyet tarihçilerinin birlik
toplantısında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Sekreterlerinden ve aynı zamanda
akademisyen olan B.N. Ponomaryov tarafından şu şekilde yeniden tarihçilere hatırlatıldı:
“Sovyet tarihçisi, geniş tarihî perspektifi hesaba katmalıdır. Bu ışık altında objektif
olarak kendi milletlerinin Rus milletiyle yakınlığının ve Rusya ile birleşmelerinin olumlu
mânasını ortaya koymaya ve açıklamaya çalışacak olan Sovyet Cumhuriyetleri tarihçilerinin
bu gayretleri her türlü yardıma hak kazanmış olacak ve bu yardımı görecektir. Bazı halklar
için zamanında Rusya ile birleşmek, doğrudan doğruya fizikî imhadan kurtulmak için yegâne
yoldu. Ayrı ayrı cumhuriyetler tarihinin bütün memleket tarihinin bir parçası gibi
aydınlatılması lazımdır”.
Artık Orta Asya ve Kafkaslar’daki Türk memleketlerinde kurulmuş olan
Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Azerbaycan gibi Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetlerinin tarihçileri, yukarıdaki direktifler çerçevesinde memleketlerinin
Rusya tarafından ilhak edilmelerinin onların ilerlemeleri için iyi bir hadise olduğunu, halkın
Rusya’yı ve Sovyet rejimini bir kurtarıcı olarak görüp Rus ordularına kucak açtıklarını,
komünist rejimi altında kardeşçe çalıştıklarını ve kalkınmalarının daha da iyiye doğru gittiğini
ve nihayet Rusların “Büyük Birader” o memleketlere gelip kardeş halkların daha iyi
kalkınmaları için yardım ettiklerini, yazacakları tarih kitaplarında izah edeceklerdi.
Fakat neşredilmiş yerli ve yabancı bu kadar belgeyi yok farz edip de tarih yazmak,
üstelik hakikatleri aksettirmeyen bir şekilde, nasıl mümkün olacaktı? Bu, Rus idaresinde
yaşayan Rus olmayan milletlerin tarihçileri için muhakkak ki yapılması son derece zor bir iş
idi. Fakat insanların yaşamak için başka alternatifleri olmayınca böyle işleri de yapmak
pekâlâ mümkün idi. Nitekim öyle de olmuştur.
Ne var ki aradan yıllar geçmesine rağmen Sovyetler, Rus olmayan milletlerle Ruslar
arasında bir Sovyet kardeşliği yaratmaya muvaffak olamamışlardı. Gorbaçev’in başa
geçmesinden sonra, 1986’dan itibaren Sovyetler Birliğinde başlayan Glasnost ve Perestroyka
hareketleri ile bunun böyle olmadığını anlamış bulunmaktayız. Şimdi, Rus olmayan her millet
kendi milliyetini, kültürünü, dinini ve dilini açıkça savunabilmektedirler. Bu gelişmeler, hem
Rus ve Sovyet idaresinde yaşayan milletler ve hem de bu milletlere ait tarihçiler için son
derece mutlu bir hadise olmuştur. İşte, bundan sonra, Sovyetler Birliğinde yaşayan ve Rus
olmayan milletlerin tarihi üzerinde gerçek araştırma bundan sonra başlıyor. Dileğimiz, eskinin
hatalı siyasetleri gizlemeden tarihçilere, Sovyet Arşivlerindeki belgeleri görme imkânının
verilmesidir.
Diğer taraftan, Sovyet Birliğindeki gelişmeler neticesinde, hem Moskova hem de
birliğin üyeleri olan Türk Cumhuriyetleri ile kültürel ve ticari sahalarda kurulan iyi
münasebetler son derece memnuniyet verici bir hadisedir. Bundan istifade ederek daha önce
siyasi sebeplerle koparılan kültür birliğini yeniden sağlamak için Azerbaycan, Türkmenistan,
Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tataristan ile kültürel ve ticari antlaşmaların
imzalanması, her şeyden evvel kültür adına büyük bir kazanç olmuştur. Herkesin kendi
ülkesinde mutlu hayatını yaşadığı ve fakat aynı milletin evlatları olarak kültür birliği içinde
varlıklarını devam ettiren bir Türk dünyası, Atatürk’ün de ruhunu şâd edecektir.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.